● “Aş derdini, iş derdini çözmüş… Beyin göçünü tersine çevirmiş… Yarınlara umutla bakan… Müreffeh bir Türkiye!” Temamız bu olmalı! Her icra edişimizde, her seslendirişimizde farklı bir “enstrümanı” devreye sokmayı başarmalıyız… Tıpkı Bolero’daki gibi!
Fonda…
Sürekli aynı tempoyla çalan bir trampet…
Önde…
O tempoya aynı sabırla eşlik eden tek bir melodi…
Tekrarlandıkça tekrarlanıyor…
Tek bir melodi, hayli kısık bir başlangıcın ardından…
Değişen ve gelişen orkestra renklerinin kullanımıyla…
On altı dakika içinde zirveye yükseliyor…
Her seferinde farklı bir enstrümanın devreye girişiyle zenginleşen akış, olağanüstü bir duygu çeşitliliğine yükseltiyor insanı…
Ve…
Tüm orkestranın “kükreyişiyle” gerçekleşen o büyüleyici final.
İstendiğinde, monoton akışın nasıl inanılması güç bir renkliliğe dönüştürülebileceğini ispatlayan muhteşem bir eser…
Bolero’dan söz ediyorum…(*)
•••
Ravel’in 1928’de yaptığı besteden çıkarabileceğimiz ne çok ders var…
Nereden…
Hangi açıdan…
Hangi amaçla bakarsak bakalım…
“Ben buradayım” diyerek gözümüzün içine bakıyor…
Görmeyi bilene elbet!
•••
Güçlü bir “melodinin…”
Sabırla ve her tekrarlanışında “yeni entrümanlarla” zenginleşerek “icrası!”
Bu satırların hepimize tanıdık geldiğini bir düşünsenize…
“Aş derdini, iş derdini çözmüş… Beyin göçünü tersine çevirmiş… Yarınlara umutla bakan… Müreffeh bir Türkiye!” sözleriyle özetleyebileceğimiz “melodimizin”, geniş toplum kesimlerinin katılımıyla her geçen gün daha güçlü bir biçimde “icra edildiğini…”
“Orkestrasyonumuzun” il il, ilçe ilçe, sokak sokak, köy köy yankılandığını hayâl etsenize…
•••
Bitmek tükenmek bilmeyen kavgalarla zaman kaybetmek, “sahte gündemler”le oyalanarak enerjimizi boşa harcamak yerine;
● Dijital çağa nasıl uyum sağlayacağımıza…
● Eğitim sistemimizi dijital çağın gerekleriyle bütünleştirerek nasıl “işe yarar” hale getireceğimize…
● Pandemi döneminde dijitalleşmenin hızlanmasıyla iyice görünür hale gelen belirsiz, güvencesiz ve geleceksiz çalışma koşullarında, görece niteliksiz kitlelerimizin aş, iş derdine nasıl çare bulacağımıza…
● İşsizlik sorunumuzu nasıl çözeceğimize… Hızla tırmanan genç işsizliğimizi hangi yöntemlerle durduracağımıza…
● Kişi başına düşen milli gelirde orta gelir tuzağından kurtulma hesapları yaparken yeniden 8 bin dolar seviyelerine doğru gerileyişimizi nasıl önleyeceğimize…
● Gelir dağılımındaki vahşi bozulmayı nasıl onaracağımıza…
● Ortalama ihracat kilogram fiyatlarımızı bir dolar seviyelerinden nasıl daha yukarılara taşıyacağımıza…
● Bereketli topraklarımızı üretimle yeniden nasıl buluşturacağımıza…
Uzatmayalım…
Bu ve bunlar gibi daha pek çok temel sorunumuza odaklanmak çok mu zor?
“Ne yapıp ederiz de ülkemizi daha zengin, insanımızı daha mutlu kılarız?” düşüncesiyle hareket etmek o kadar mı imkânsız?
Birbirimizin sesine ses katacak tâkatimiz yok mu gerçekten?
“Tek seslilik”ten bunca yıldır ne geçti elimize?
“Birileri sihirli değneğini dokundursun ve tüm sorunlarımız çözülsün” yaklaşımının miadını çoktan doldurmuş olduğunu görmüyor muyuz?
•••
Kabullenmekte zorlansak da…
Bu topraklarda kendi “bestemizi” büyük ölçüde kendimiz yapacağız.
Saygıyla, sevgiyle, gayretle…
Orada burada cılız ve mahcup bir ses tonuyla bölük pörçük söylemeye çalıştığımız “melodimiz”in özünü bir kez daha vurgulayalım:
Müreffeh bir Türkiye!
Temamız bu olmalı!
Her icra edişimizde, her seslendirişimizde farklı bir “enstrümanı” devreye sokmayı başarmalıyız…
Tıpkı Bolero’daki gibi!
Aksi halde…
Gelişmiş dünyanın arşınladığı yolların daha da uzağına düşüp, dünün hayat şartlarında “yakılmış” türkülerimizi “çığırma”ya devam ederiz…
•••
“Aman canım edersek edelim” deniyorsa ne âlâ…
O zaman…
“Kahpe Felek”i seslendirmeye devam…
“Kahpe felek sana nettim neyledim
Attın gurbet ele parelerimi
Akıbeti beni sılamdan ettin
Kestin mümkünümü çarelerimi”
•••
Tercih bizim!
Mehmet Yücel
(*) Besteyi bir de yazımızdaki perspektiften dinlemek isteyenler için: