6 Ocak 2022’de kaybettiğimiz Globalpiyasa.com Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Decdeli’nin GasteArge’de yayınlanmış olan ve çarpıcı tespitler içeren “Azgelişmişlik sürecinde Ar-Ge” başlıklı yazısını daha önce sunmuştuk. Şimdi yine önemli noktalara dikkat çeken bir başka yazısını, “Çoktan seçmeli Ar-Ge”yi yeniden yayınlıyoruz. Bu vesileyle sayın Decdeli’ye bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor, tüm sevenlerinin acılarını paylaşıyoruz.
Ar-Ge insanı, ucu açık sorunlara alternatif çözümler üretme becerisine sahip insan olmalıdır. Bu insan matematiği, sayıların mekanik ilişkisi olarak değil, yeni bir toplumsal hayatın sonsuz seçenekleri düşleyebilen felsefesi içinde ele almalıdır.
Pek çok Avrupa ülkesinde ve Amerika’da olduğu gibi ülkemizde de Ar-Ge çalışmaları sonucundaki yüksek katma değerli teknolojik ürünler ancak Ar-Ge projelerinin ilgili kamu fonları yoluyla tetiklenmesiyle elde edilebilir.
Ar-Ge projeleri ancak bu projeleri talep eden ve geliştirme niyetinde olan Ar-Ge girişimcileri tarafından yürütülebilir ve etkili sonuçlar alınabilir. Girişimcinin projeyi gerçekten istemesi ve belirlediği ticari kazanımları hedeflemesi önemlidir.
Bu çerçevede Ar-Ge projeleri üretmenin temel yolu öncelikle teknolojik vizyonu ve ticari hedefleri olan Ar-Ge girişimcileri “üretmekten” geçer.
Girişimciler, çoğulcu yapı içinde araştırma yapan, zihinsel düzeyde yatay farklılıkları olan, farklı yaklaşımlar geliştirme yeteneğine sahip olan kişiler olmalıdır. Ar-Ge projesi geliştirenlerin pazarın taleplerini bilmeleri, hedefledikleri teknolojilerin kullanım alanlarını incelemeleri, bu teknolojiler yoluyla toplumsal hayatın gündelik rutininin, biçimsel düzeyde bile olsa nasıl dışına çıkılabileceğini araştırmaları gerekmektedir.
Sorunun çözümü, teknoparkların kuluçka merkezlerindeki iyileştirmelerle sınırlı değildir. Sorun gençlerin eğitim düzeyinde, potansiyel farklılıklarının desteklenmesi ve bu farklılıkların yenilikleri yaratma konusundaki yetenekleri geliştirmeye yönelik olarak güçlendirilmeleri ile de ilgilidir.
Asansörde geçirilen süreyi kısa hissettirmek üzere kabine ayna koymayı akıl edebilmek asansörü hızlandırmaya göre daha az maliyetli bir çözümdür. Asansör motorunu hızlandırmayı ortalama bir mühendis planlayabilirken ayna koymayı akıl edebilmek az çok toplumbilimle ilişkili yeni tip Ar-Ge insanının işidir.
Ar-Ge girişimcisinin oluşma ve süreklilik edinme koşulları nasıl sağlanabilir?
Gençlerin anne babaları, arkadaşları, flörtleri ya da eşleri ile içinde yaşamak zorunda bırakıldıkları toplumsal hayatta kimin kime nasıl davranacağı, kimlere saygı duyulacağı, kimlerden ve nelerden korkulacağı, ne tür düşler kurulacağı, geleceğe ilişkin projeksiyonlar, tasarımlar ve hayâller kitle kültürü tarafından belirlenmekte ve tek tipleştirilmektedir.
Tek tipleşemeye karşı çoğulcu bir karşıt kültürün oluşması gündelik hayatın rutinindeki çatlaklardan sızmayı beceren, yatay düşünme yoluyla alternatif düşünceler ve çözümler üretebilen insanların oluşmasına, bu oluşumun eğitim kurumlarınca desteklenmesine bağlıdır.
Asansörde geçirilen süreyi kısa hissettirmek üzere kabine ayna koymayı akıl edebilmek asansörü hızlandırmaya göre daha az maliyetli bir çözümdür. Asansör motorunu hızlandırmayı ortalama bir mühendis planlayabilirken ayna koymayı akıl edebilmek az çok toplumbilimle ilişkili yeni tip Ar-Ge insanının işidir.
Mühendis uygulamacıdır. İyi mühendis ara sıra klasikleri de okumaya zaman ayırdığında gelişime yönelik çözümler arayabilme yeteneğini elde eder. Bu mühendis felsefeyle de ilgili olduğunda inovasyona yönelmesi kolaylaşacaktır. Mühendis, toplumbilimsel çözümle mühendislik çözümünü birleştirecek bir vizyona ulaştığında nitelikli Ar-Ge’nin yolu açılır.
Yenileşimci “karşıt kültür” ve çoğulcu yapı
Nitelikli Ar-Ge; eleştirel bir yenileşimci karşıt kültürü hayâl edebilme yeteneğini, bilimin özel alanlarında doktora düzeyine erişmeyi, aynı anda farklı bilim dallarında da en azından fikir üretebilecek düzeyde bilgilenmeyi gerektirir. Nitelikli Ar-Ge en azından bu özelliklere sahip girişimcilerin oluşumunu destekleyen toplumsal potansiyeli ve eğilimleri gerektirir.
Çoğulcu yapı içinde farklılıkları destekleyen bireyselleşme, öğrenciler için tek merkezden yayınlanan çoktan seçmeli yanıtlara yönelik soru tiplerini aşkınlamayı gerektirir. Yenileşimci fikirleri destekleyen böyle bir bireyselleşme kavramı “yalnızca kendi çıkarına odaklı insan” bağlamında değil, düşünme yöntemi, muhakeme yeteneği ve eleştirel yetenekleri ile modernleşme sürecinin kısıtlılıklarını aşmayı hedefleyen insan bağlamında ele alınmalıdır.
Tüm sorulara dört seçenekle sınırlandırılmış çözüm arama yöntemi Ar-Ge karşıtı, hayatın tekdüzeliği içinde kısıtlı kalmış bir yöntemdir.
Hayat dört seçenekle mi kısıtlı?
Dört seçenekli sorularla beslenen, özel okullarda sınav ortalamalarının özellikle çok yüksek olduğu, kalıplar içinde soru çözen herkesin başarılı olduğu bir eğitim sistemi, hayatı nasılsa öyle yaşamamızı sağlar. Böyle bir eğitim sisteminde belirli bir özel kolejde herkes başarılıdır. Ancak bu başarı, hayatın kredi ilişkileri ve gündelik hayatı belirleyen sözleşmeler çerçevesinde sürmesini sağlayan ortalama bir başarıdır.
İnovasyon ise hayatın nasılsa öyle yaşanmasını değil, toplumsal hayatın kısıtlılıkları ile bu kısıtlılıkları aşmaya yönelik toplumsal potansiyel arasındaki çelişkilerden beslenerek toplumsal hayatı dönüştürmeyi amaçlar. İnovasyon, toplumsal hayatı insani olan yönde değiştirmeyi, refahı artırarak toplumun tabanına yaymayı, ürünleri üretim yöntemleri ve işlevleri açısından dönüştürmeyi hedefler.
Elbise kırmızı mı olsun yeşil mi?
Kırmızı elbisenin yeşil olarak da üretilmesi inovasyon yani yenileşimcilik değildir. Elbise onu taşıyan insanın psikolojik durumuna göre renk değiştirebilseydi bu gerçek bir yenileşimcilik olurdu. Bunun doğrudan faydası tartışılır ancak doğrudan etkisi modanın yaşanışını ve etkilerini değiştirmek, mutluluğu ve hüznü daha kolay fark etmemizi sağlamak, belki böyle bir elbisenin kimi durumlarda giyilmesinin reddedilmesini sağlamak olurdu. Böyle bir elbise psikologların işini belli durumlarda kolaylaştırır, tercih edildiğinde gözlemlenebilir toplumsal etkiler oluştururdu. Sonuçta yeni bir toplumsal duruma neden olurdu. Yeni bir toplumsal durumun ve yeni toplumsal dinamiklerin tetiklenmesi, bunun yeni yöntemlerle üretilen ürünlerle ya da eski yöntemlerle üretilen ama “yeni” olan ürünlerle sağlanması “inovasyon” olurdu.
Böyle bir yenileşimcilik ve destekleyicisi Ar-Ge “A-B-C-D” seçenekleri dışındaki sonsuz seçeneği düşünmeyi, yaratmayı ve bu seçeneklere yönelik sistematikleri kavramsallaştırmayı gerektirir. Çözüm kalıpları içinde dört seçenekten birine yönelmeyi değil…
Seçeneği “seçen” değil, seçeneği yaratan bir düşünme sürecine bu yüzden ihtiyaç duyuyoruz…
Ar-Ge insanı, ucu açık sorunlara alternatif çözümler üretme becerisine sahip insan olmalıdır. Bu insan matematiği, sayıların mekanik ilişkisi olarak değil, yeni bir toplumsal hayatın sonsuz seçenekleri düşleyebilen felsefesi içinde ele almalıdır.
Kalıpların dışında düşünmek ve yöntem odaklı eğitim…
Bu yüzden kalıplar içinde değil dışında düşünen, soruların yayınlanmamış seçenekleri üzerine kafa yoran, bu soruları daha ilerisini düşündükleri için verili seçenekler içinde yanıtlayamayan öğrencileri hedefleyen bir eğitim sistemi tasarlamalıyız. Bu eğitim sistemi, sonuç değil süreç odaklı, temel bilimsel kavramların öğrenilmesini sağlayan, süreçteki dinamikleri düzenleyerek sonuç alınmasını sağlayan yöntemleri ön planda tutan bir sistem olarak ele alınmalıdır.
Yeni ürün yerine fotoğraflar yoluyla “doğum günlerini” tekrar üretmek…
Ar-Ge bize işe başladığımızda sunulmayan seçeneklere erişimi sağlar. Bu nedenle hayatımızı daha temel eğitim yıllarında biçimlendiren “bilimsel” soruların soruluş şekli üzerinde daha çok düşünmeliyiz. Bilimsel kavramların ve düşünme yöntemlerinin geri plana itildiği, muhakeme etmenin değil doğru cevap seçeneğini bulmanın öğrenmenin temeli olduğu eğitim sisteminde, “fotoğraflara bakarak” doğum günü kutlamasında mutlu olup olmadığına karar veren insanlar gibiyiz.
Bu nedenle inovasyon arayışlarımız da, içli dışlı olduğumuz tüketim ürünlerini, kutladığımız özel günleri fotoğraflar yoluyla yeniden üretmemiz gibi, kendi fiziksel formları içinde tekrar ve rutin toplumsal hayata ek bir “fayda” sağlamayacak şekilde üretmemizin önüne geçemiyor.
Sonsuz seçenekli sorular…
Bu yüzden öğrencilerimize sorduğumuz her soru daha soruluş aşamasında yeni pek çok seçeneği üretecek potansiyele sahip olmalı… Her bilimsel kavram biriciklik özelliğini korurken, öğretenlerin öğretme yöntemleri ile çoğullaşmalı… Öğretmenlerin ele alış biçimleriyle özgünleşmeli, bu kavramların öğretiliş şekli farklı bilimsel çözümleri desteklemeli ve ucu açık “yenileşimi” mümkün hale getirmelidir.