Geleceği düşünürken, doğru bir bakış açısıyla geçmişe kulak vermek yararlı olabilir bazen!
Bi dinleyelim mi…
Yer: Osmanlı Meclis-i Mebusanı…
Tarih: 14 Temmuz 1914.
Kürsüde Kastamonu Milletvekili İsmail Mahir Efendi konuşuyor:
“Parayı kazanmak için fen ve bilim adamı yetiştirmek gerektir. Para da kafayla kazanılır. Ziraat, ticaret, sanat, bilimle olur. Bilimsiz bunlar olmaz. (…) Ne zaman bütçenizi denkleştirmek isterseniz eğitimi geliştiriniz. Eğitimi geliştirmedikçe bütçede denklik gerçekleşmez.”
Dillerimize pelesenk olmuş bir ifade:
“Eğitim şart!”
Her duruma ve her konuya uygun…
Hele bir de “ağır abi modu”nda söylenmeye görsün, “racon sağlam…”
Gören, duyan da allâme-i cihan sanır!
İyi güzel de, nasıl olacak?
Çözemediğimiz nokta bu!
Kafalarımız karışık…
Bi dünya eğitim modeli uçuşuyor ortalıkta…
Hangisinde karar kılmalı… Ki, geleceğimiz “aydınlansın…”
Amerikan mı?
Japon mu?
Alman mı?
Yoksa son yıllarda pek revaçta olan Finlandiya modeli mi?
Yabancı dille mi, Türkçe mi?
Gel de çık işin içinden.
Zor…
Düşünsenize…
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana millî eğitimde 74 bakan değiştirmişiz…
Sadece 2002’den bu yana değiştirdiğimiz bakan sayısı 7.
•••
Tarımdan sanayiye…
Üretimden tüketime…
Toplumsal hayatın bir bütün olarak bambaşka bir noktaya evrilişine “tanık oluyoruz…”
Yapay zekânın…
“Nesnelerin interneti”nin gündelik hayatlarımıza hızla girdiği…
İnsanla yapay zekânın ortak yaşayıp yaşayamayacağının tartışıldığı günlerin “havasını soluyoruz…”
Endüstri 4.0 kavramıyla…
Üretimde dijitalleşmenin zirveye çıkarılması…
İnsan emeğine bağımlılığın minimuma indirilmesi…
Bu yolla hata oranlarının sıfırlanması ve hız kazanılması…
Yani…
Olabildiğince insansız üretim hedefleniyor.
Yani…
Endüstri 4.0 denilen şey niteliksiz, eğitimsiz, sıradan insanın “kâbusu!”
Böyle bir dünyayı yepyeni bakış açılarıyla kavramaktan, bilgiye odaklanmaktan başka şansımız yok!
Büyük bir merak ve açlıkla bilgiye ulaşmalı, öğrenmeli, sindirmeli, farklı disiplinlerle etkileşime açarak zenginleştirmeli ve en önemlisi uygulamalıyız!
•••
Çinli ozan Kuan-Tzu, M.Ö. 1000’li yıllardan günümüze ulaşan dizelerinde söylüyor ya:
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, tohum ek,
Tasarladığın on yıl sonrası ise, ağaç dik.
Yok, yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit!”
•••
Geleceği düşünürken, bazen doğru bir bakış açısıyla geçmişe kulak vermek yararlı olabilir!
Bi dinleyelim mi…
Yer: Osmanlı Meclis-i Mebusanı…
Tarih: 14 Temmuz 1914.
Kürsüde Kastamonu Milletvekili İsmail Mahir Efendi konuşuyor:
“Parayı kazanmak için fen ve bilim adamı yetiştirmek gerektir. Para da kafayla kazanılır. Ziraat, ticaret, sanat, bilimle olur. Bilimsiz bunlar olmaz. (…)
Ne zaman bütçenizi denkleştirmek isterseniz eğitimi geliştiriniz. Eğitimi geliştirmedikçe bütçede denklik gerçekleşmez. (…)
Ben öyle sanıyorum ki bu gidişle belki yüz, yüz elli yılda ancak eğitimi genelleştirebiliriz. (…)
Önereceğim biçimde hiçbir köyünüzü on yıl içerisinde okulsuz bırakmayacaksınız ve bunu da böyle yapmalıyız. Bendeniz diyorum ki aşağı yukarı yetmiş tane sancağımız var. Ya da memleketi yetmiş eğitim bölgesine ayırınız. Bu sancakların çiftlik olan bir yerinde ya da kamusal toprakların bulunduğu bir yerinde bir erkek ve bir kıza özgü çok geniş yatılı ilkokullar yaparız. O sancakta kaç tane köy varsa hesaplarsınız. Nerelerde okul yapacak isek oralardan bir kız çocuğu ve bir erkek çocuğu alıp okula koyarız. Doğal olarak kız okulunun birçok kuruluşu, düzenlemesi olacak: Dokumacılık, aşçılık, dikişçilik. Kadınların tarımdan yapabilecekleri tavukçuluk ve benzerleri gibi. Erkek okullarında da tamamıyla tarım işleri. Bunlara dört yıl ilköğretim gösterelim ki Türk çocukları son derece kavrayışlı olur. Üç yıl da ilköğretmen okulunun programını bunlara gösterelim. Toplam öğrenim yedi yıl eder. Bir yıl da eksiksiz uygulama görür; sekiz yıl oldu mu? Sekiz yıla kadar o köylüleri zorunlu tutarsınız; öğretmen evini ve okullarını o okulların küçük modeli biçiminde olmak üzere köylerinde yapsınlar.”(*)
•••
Yaşarken, yüz yıl sonrasının çilesini çeken…
Kendini bu toprakların insanına adayan cesur yürek bir eylem ve fikir adamının görüşleri bu sözler…
Değerli dostum, eğitimci Mehmet Saydur‘un büyük bir sabırla, yaklaşık otuz yıl emek vererek kaleme aldığı “Köy Enstitülerinin Düşün Babası İsmail Mahir Efendi” adlı kitabından öğreniyoruz bütün bunları…
Tarihin tozlu sayfaları arasından çekip çıkardığı için kendisine ne kadar teşekkür etsek az.
•••
Şunu söylemeye çalışıyorum:
Düşüncelerini dile getirdikten tam 26 yıl sonra başarılı bir eğitim uygulamasının başlatılmasına ilham kaynağı olmuş İsmail Mahir Efendi’nin “ışığı” hâlâ göz kamaştırıyor…
Bu ufku…
Bu samimiyeti…
Bu heyecanı yeniden sahiplenmeli, çağın gerekleriyle harmanlayarak günümüze taşımalıyız…
Geleceğin dünyasında tarımdan sanayiye, üretimden tüketime her şey bilgiye endeksli.
Niteliksiz bir eğitimle yarınlarımıza umutla bakamayız…
Sonuçlar apaçık ortada…
Eğitim sistemimiz bu haliyle, tarihî rekorlara koşan “genç işsizliği”ni daha da “azdırmaktan” başka bir işe yaramıyor.
•••
Adına ister “Kent Enstitüsü” diyelim…
İster, ünlü iletişim kuramcısı Mc Luhan‘ın 1960’lı yıllarda söylediği, “Dünya yakın bir gelecekte global köye dönecek” sözüne atfen “Global Köy Enstitüsü…” diyelim…
Ne ad verirsek verelim…
Aklımıza eğitimle ilgili bir şey düştüğünde şunu hiç unutmayalım…
İsmail Mahir Efendi’nin “ruhu”, yüreğinde sorumluluk hisseden herkese “göz kırpıyor…”
(*) Köy Enstitülerinin Düşün Babası İsmail Mahir Efendi, Mehmet Saydur, Kaynak Yayınları, 2018, s.264, 265.